27 Ocak 2011

SEYAHAT








Artık nerdeyse birbirimizi tanıyoruz ve siz de benim ne denli bir seyahat düşkünü olduğumu biliyorsunuz.

Yurtiçi , yurtdışı fark etmiyor, valizim elimde İstanbul’dan uzaklaştığım an özgürlüğüm başlıyor. Yurtdışı tabi ki tercih sebebim, sanki Türkiye dışına yolculuklarda daha çok heyecanlanıyorum.

Çünkü yurtdışında kendimi daha özgür hissediyorum , yeni yerler keşfediyorum, değişik yemekler yiyip yeni kişilerle tanışıyorum. Kimseye bağlı kalmamak , kendi kendimin efendisi olmak için de genellikle yalnız gidiyorum. Ha bana uyum sağlayacak bir kişi olacaksa ne ala tatillerimde kimsenin yedek parçası konumunda olmak istemiyorum.

2010 yılı bana büyük acılar yaşatsa da seyahat bakımından bayağı bir cömert davrandı. Sırasıyla Atina, Kos, Santorini, Selanik, Girne, Priştina, Prizren, Üsküp, Tiran, Podgorico, Dubrovnik, Zagreb, Münih, Berlin ve Roma ile beni buluşturdu. Bodrum,Antalya, Marmaris, İzmir, Ankara, Adana ve diğer illeri hiç saymıyorum…

Her gittiğim şehirde ayrı ayrı maceralar yaşayıp ayrı ayrı ayak izleri bıraktım. Şimdi tek tesellim bilgisayarımdaki fotoğraflar…

Yazın yenilen hurmalar kışın adamın bir tarafını tırmalarmış ya ben o hurmaları hem yazın he kışın yedim..Böylelikle şu an tüm vücudum tırmanmakta, kredi kartlarımın tek rakibi THY olmuş…Bu sebeplerden ayrıca 2011 yılı ile birlikte yeni işlerim ve sorumluluklarım olduğu için seyahate geçici de olsa şimdilik ara verdim. Ama her an niyeti bozup haftasonu için bir yere kaçabilirim, şeytan sürekli dürtmekte…

Seyahat konusunda tek üzüldüğüm şey dünyanın her yerinde yabancı turist olma ihtimalimin varken hayatım boyunca İstanbul’da hiç yabancı turist olamayacağım…İstanbul’da yaşıyoruz ama hayat gailesiyle, koşturmacayla şehri hakkıyla yaşayamıyoruz ki…

Hiç gittiniz mi Topkapı Sarayı’na?
Hiç bir Sema Gösterisini canlı seyrettiniz mi?
Kaçınızın Sultanahmette fotoğrafı var?
Hiç Taksim’de sabahlara kadar eğlenip sonra Taksim’deki otelinize döndünüz mü?
Ve daha niceleri…

İşte bu yüzden İstanbul’daki turistleri çok kıskanıyorum. Yaşadığım şehirde yaşayamadıklarımı yaşadıkları için…

Bazen seyahat etme dürtüm öyle bir tavana vuruyor ki kendimi GoogleEarth’te gezinirken buluyorum. O an nerde olmak istiyorsam oraya gidiyorum, googledan fotoğraflarına bakıyorum. Daha önce gittiğim bir yerse kaldığım otelin fotoğraflarına bakıyor o anları yeniden yaşıyorum.

İşte seyahat öylesi girmiş kanıma, fiilen gezmesem bile ruhum dünyanın bütün şehirlerinde dolanıyor…
Özgürce,
Hoyratça!

3 yorum:

  1. evet dikkat etmediğimiz bi konu istanbulda turist olmak eğlenceli olurdu ama bunu hiç yaşayamıycaz sanırım...

    YanıtlaSil
  2. Yeni yerler görmek kadar insanı değiştiren, geliştiren ve ufkunu genişleten çok az şey vardır. "İnsan gördüğü kadardır." diye okumuştum bir kitapta. Ne doğru bir tespit!Her yeni yer, her yeni insan yeni bir bakışaçısı demektir aslında... İstanbul'a gelince... Ne doğru söylemişsiniz!
    Boğaza bakan evin sahibinden daha başka bakmaz mı dolmuşla köprüyü geçen adam? Hep el attında olunca sıradanlaşıyor herşey gibi canım İstanbul da.... Ne yazık...

    YanıtlaSil
  3. Bi tek ben arızayım galiba diye düşünürdüm... Nitekim bunu beni tanıyan biri okusa ben yazmışım diye gelir kafamda paralar yine nerelere gitmişsin! diye çemkirerekten :-)

    YanıtlaSil