28 Mart 2010

Her Şey Dahil


Yaz gelsin artık.. Bahar kesmiyor çünkü beni.. Ilık bahar havaları gerçekten insan bünyesini kıpır kıpır yapıyor ama uzun bir kışın ardından benim bünyem sıcağı çok özlüyor.
O sebeple 23 Nisan dedim mi benim bavulum kapı kenarına çıkar, tüm yaz boyu da mesaisine orda devam eder.

Bu arada ben Ege ve Akdeniz sahilleri için yapacağım hafta sonu veya “Long Weekend” denilen hafta sonu artı bir-iki günlük kaçamaklar için biletlerimi kış ayından alırım. Gidemediğim yanar gidebildiğim benimdir.. Yurtiçi deniz tatilleri için de mutlaka “Her şey dahil” sistemiyle çalışan otelleri tercih ederim. Kimle bir tatil planı yapmaya kalksam “Ooo hayır, biz kendimizi otele bağlayamayız” falan diyor. Peki kendimizi otele bağlamayalım, sizin peşinizde 40 derecenin altında turistik gezi yaparken ben psikopata bağlayayım!
Beniz Ege ve Akdeniz sahilinde görmediğim ilçe, kıyı, dip, bucak kalmadı. Güneşte tekrar oraları gezmenin mantığını bulamıyorum. Benim için tatil nedir? Deniz, plaj, güneş, içki, geceleri eğlence…Bırakınız da Kültür Turu yapmayıvereyim.. Hala Kültür Turunda ısrar eden arkadaşım olunca kendilerini İzmir Marşıyla kültürün derinliklerine kendimi de mavi ege sularının derinlilerine uğurlarım.

Uyumsuz bir tatil arkadaşı kadar bela bir şey yoktur. İstanbul’da çok yakın olduğum sevdiğim beraber bir şeyler yapmaktan zevk aldığım arkadaşlarımla tatil de uyuşamıyorsak o tatile kendim giderim daha iyi! Tatile yalnız gittiğim de çok olmuştur. Muhalefet kesim hemen “Aaaaa tatile yalnız gidilir miii, canın sıkılır” deyip benim canımı sıksa da ben her nereye gidersem gideyim istersem yalnız kalmayacağımı bildiğimden gönül rahatlığıyla giderim gideceğim yere..

Peki yurtiçi deniz tatilinde neden “Her şey dahil” bir yeri tercih ederim

Sebepler Ve Öneriler..

1.En baştan tatilin az çok ne kadar mal olacağı bellidir. Sürprizler yoktur. Ha ekstra harcamalar kişinin kontrolündedir.

2.Cüzdanınızla hiçbir ilginiz yoktur. Yok şezlongtu, yok şemsiyeydi gibi adamın asabını bozan ek harcamalar söz konusu değildir.

3.Yemeklerde bir sorun yaşanmasın diye gidilecek otelin referansları alınmışsa ve her ihtimale karşı alakart restaurantları olan bir otel seçilmişse yemek konusunda sıkıntı yaşanması minimumdur.

4.Eğer bekarsanız ortam yapmanız çok daha kolay olur. Çünkü sürekli aynı yerde aynı insanları gördüğünüzden tanışmak, kaynaşmak daha kolaydır. Sevgili hemcinslerim bu kısım özellikle size.. Bir barda bir turist kızla tanışmak zordur.. Deplasmandasınızdır.. Halbuki otelinizde kendi sahanızda olup istediğiniz gibi top koşturabilirsiniz..

5.Tüm gün sizin olduğundan sabah, öğle, akşam ne zaman isterseniz denize girebilirsiniz. Bodrum’da gece 21.00 de ve Kıbrıs’ta gece 02.00 de denize girmişliğim olmuştur.

6.Benim gibi güneşlenirken bira içmeye bayılıyorsanız biralar her daim elinizin altındadır. Yine sahilde güneşi batırırken denize karşı 2 kadeh rakı çakmak da keyfinizdendir…

7.Şehir merkezine yakın bir otel seçerseniz bir ayağınız oteldeyken diğer ayağınız şehirdedir.. İstediğiniz zaman merkeze gidebilirsiniz. Oteldeki gece eğlencesi sarmazsa şehir merkezindeki barlara gider dönüşte de çok fazla taksi parası vermezsiniz.

8.Yine bu tarz tesislerde tüm tatil günlerinizi dibine kadar kullanabilirsiniz. Şöyle ki mesela Perşembe başladı tatiliniz. Perşembe sabah kahvaltısına orda olun derim. Evet odanız hemen hazır olmayacaktır ama sizin tatiliniz başlamış demektir. Pazar da bitmiş olsun tatil. Odalar en geç 12.00 de teslim edilir ama bu demek değildir ki tatiliniz bitmiştir. Akşam yemeğinizi yiyip otelden ayrılabilirsiniz çünkü her şey dahil tesislerde kalınan toplam gün sayısı geçerlidir.


Her şey dahil oteller ilk etapta pahalı gibi gözükse de, Bodrum, Marmaris, Antalya gibi yerlerde tatil yapmaya niyetlenmiş kişiler için bence birebirdir. Daha uygun olsun diye pansiyon tarzı yerleri tercihe den kişilerin toplam harcamasıyla her şey dahil otelleri tercih edenlerin harcaması nerdeyse birbirine yakındır. Hatta pansiyonların astarı yüzünden pahalıya gelebilir.

Bunlar şahsi görüşlerim neticede ama yine de şunu canı gönülden derim ki: Tatiliniz her nerde ne şekilde olursa olsun, keyfiniz ve mutluluğunuz her şey dahil olsun!


NOT : İleri dönemler için Erken Rezervasyon fırsatları başladı. Gelmeyecek gün yoktur der, tatil yapacağınız günler belli ise hazır fiyatlar uygunken tatilinizi planların derim. Ben 27-30 Mayıs arası Bodrum’a kaydımı yaptırdım bile..

21 Mart 2010

Hastane Güncesi




Uzun bir zaman sonra yeniden yazabiliyor olmak çok güzel…

Basit gibi görünen , basit bir operasyon olarak gittiğim ama beni 2 gece hastanede yatmaya zorlayan bir ameliyat geçirdim. Kaldığım hastane her ne kadar en alanının en iyilerinden olsa bile hastane ortamı yorucuydu.. Şimdi uzun uzun anlatmayayım olanı biteni ama Allah kimseyi hastaneye düşürmesin.. Zor şeyler yaşanıyor.. Komik şeyler yaşanıyor ..Aslına bakarsanız trajikomik şeyler yaşanıyor..

Ben narkozun yan tesir olarak idrar yapma zorluğu yarattığını bilmezdim..Ta ki gecenin üçünde kendimi hemşire sol kolumda, bayan hastabakıcı sağ kolumda tuvalette bulana kadar! Bir de bana “Hadi tuvaletinizi yapın” diyorlar… Kendilerine döndüm ve “Bu şekilde mi?” diye sordum. Düşünün klozet başında üçümüzüz.. Ben zaten narkoz etkisiyle acılar içinde tuvaletimi yapamıyorum, onlar da kolumda beraber yapcakmışız! İnsanın yapacak olası varsa bile bu kadroyla yapası gelmez. Dedim “Kusura bakmayın, bu şekilde olmaz” Psikolojik olarak olmaz yani.. Ama tüm gün bir şey yememişim, yeni ameliyatlıyım ve başım dönüyor.. Kolumu bıraksalar aynen baygınlık durumları.. O zaman sonda takılacak dediler.. Ben ona da hayır dedim.. Sondanın ne kadar çok acıtacağını tahmin ediyorum. Neyse Allahtan klozetin kenarında demirden bir tutma yeri vardı ve o demire tutuna tutuna sondanın da korkusuyla ve hanımlar da tuvaletten çıkınca sorun çözüldü.. Bir tuvalet yapabilmek için gerekli bileşenlere bakın. :)

Demem şu: Hastalık söz konusu olunca ayıp falan kalmıyor, Allah düşürmesin vallahi..

Hadi bu komik bir durumdu. Bir de trajikomik durum yaşadım. Taburcu olacağım gün ağrılarım tam geçmemişti ve o halde çıkış yapıp taksiye binecek durumum yoktu. Ama doktorum taburcu olacağımı hemşirelere bildirmiş olduğu için onlar artık yanıma uğramaz oldular. Düşünün özel hastane ve en iyi hastanelerden birisi… Hemşireye ağrımın çok olduğunu bir ağrı kesici iğne yapmasını rica ettim. Aldığım cevap şu : “Üzgünüm yapamam, sizin hesabınızı kapadık!” Arkadaşlar bunu diyen hastane! Sanki gece klubüne gitmişim, bistroda hesap açtırmışım, hesap kapanmış, ek içki verilmiyor! Ben zaten o hastaneye nerden bakılsa 10 bin TL vermişim.. Ağrıdan ölüyorum , onlar bana bir iğne yapmaktan imtina ediyorlar! Var mı böyle bir şey?

Şimdi burası sağlık kuruluşu mu, ticarethane mi?

O acılı halimle hemşireyle tartışarak zoraki o iğneyi yaptırdım.. Kendisi intikamını kalçamda kanaviçe işler gibi aldı.. Hem haklıyım hem suçluyum. Kalçama işlenen kanaviçe de cabası!

İnsanın evi gibisi yokmuş, nihayet evime kavuştum ve sizin de bildiğiniz üzere 10 gün evden çıkamadım. Alışkın mıyım ben gezmesizliğe, tozmasızlığa, içmesizliğe.. Antibiyotik süresince içki içemedim, gecelere çıkamadım. Şimdi şimdi yürüyüşe çıkabiliyorum ama doktorum geceler konusundaki yasağı devam ediyor. Anlaşılan o ki Mart böyle geçecek ama Nisan ile birlikte beni kimse tutamaz! Ben o Nisana neleri neleri sığdırmayacam ki.. Planları şimdiden yaptım. Gecesi ayrı gündüzü ayrı..

23 Nisan'da ayrıca bir yurtdışı planlıyorum. Berlin, Barselona veya Selanik. Selanik’i çok özledim, ama diğer şehirleri hiç görmedim. Diğerleri daha pahalı olabilir sanki Selanik daha ucuza gelebilir… Daha tam karar veremedim. Yurtdışı seyahatlerini çok seviyorum çünkü benim için hem nefes alış hem macera.. Ben çok eğlenceli bir yurtdışı tatil arkadaşıyımdır çünkü benim her yurtdışı seyahatim ayrı bir komedidir. Başıma gelenleri, kayboluşlarımı bir duysanız gülmekten yorulursunuz.. Artık onu da sonra anlatırım :)

7 Mart 2010

İletişim Yönetimi


Yönetim kelimesini kullanmak çok popüler şu sıra..Her kelimenin arkasına atın bir “yönetimi” kelimesi al sana bir kavram. Ben de öyle yaptım ve İletişim kelimesi ile Yönetim kelimesini birleştirip yazımın konusunu “İletişim Yönetimi” yaptım.

İletişim hakikaten önemli bir kavram ve illa sözlü olmasına gerek yok. Bir bakış, bir koku hatta yolda yürürken karşıdaki kişiye yol vermek bile bir iletişim yöntemi. Tabi ki herkesin bütün ilişkilerinde kendisine has bir iletişim yolu var.

Dün Taksim meydanındayım. Kalabalık.. trafik karışık.. Tam Sıraselviler Caddesine Cihangir’e doğru yöneldim ki bir polis anonsu duydum: “74 bekleme yapma, devam et!” 74 durmaya devam etmiş olacak ki anonsun ikincisi geldi: “ 74 kulaklarınla ilgili bir problem mi var?” Ben taksimin göbeğinde o anda bir kahkaha atmışım ki.. Kendime üçüncü anonsla zor geldim: “74, geliyorum orayaaaaaa!”

Sonrasında ne oldu bilemiyorum onları orda bıraktım..

Ha bir de bazı kızların bebek bebek konuşarak sevgilileriyle olan iletişimine takmış vaziyetteyim. Kaç yaşına gelmişsin a kızım hala nedendir bu bebekçe konuşmalar? Sevgilinin hoşuna mı gidiyor sanıyorsun bu durum? Hele bunu otuz yaş üstü kadınlar yapıyorsa eyvah eyvah..Durum Vahimdir!

İletişimde tabi ki sınır yok.. Bilmiyorum hiç ayakkabınızı bir ayakkabıcıya boyattınız mı ama ben sanırım uzun zamandır boyatmamışım.. Boyacı ayakkabının üzerine hızlı hızlı vurunca bu ayak değiştirmek anlamına gelirmiş.. Geçen gün boyacı arkadaşa “Abii napıyosun yaa ayağımı deştin” deyince öğrenmiş bulundum..

Twitterda da yok mu iletişim şekilleri..Veya iletişim kodları? Olmaz mı  Bazıları çok uyuz oluyor biliyorum ama “Candır” yüklemi bir beğeni ifadesi değil midir? Mesela “tatil candır” dendiği zaman tatilin iyi bir şey,gerekli bir şey, yapılması gereken bir şey olduğu konusunda iletişime geçmiş olmaz mıyız? Hele bir de “bang bang” çıktı ki hala anlam veremiyorum. Bang bang dese birisi bana nasıl bir iletişim ola ki bu? Pek sevimli bir şey olmadığı kesin !

Örnekler çoğaltılabilir iletişim yöntemleri hakkında ama şu bir gerçektir ki en kötü iletişim bile iletişimsizlikten iyidir. En azından nettir, anlaşılırdır.. İletişimsizliğin ulaştığı sonuçlar çok zararlıdır. Veya bazen de komik olabilir. Şöyle ki;

Sokağımdayım ve yürüyorum.. Telefonumu çıkardım ve tam bir arkadaşımı arayacaktım ki, bir apartmanın üst katından bir kadın : “Pardooon kimi arıyorsunuz” diye bağırdı. “Sana ne be kadın!” dermişçesine kafamı kaldırıp yukarı baktım ve kadınla gözgöze geldik... Elimde telefon, gülümsedim ve kadın soruyu tekrarları: “Kimi arıyosunuz?” Tam ters bir cevap vercektim ki yanıbaşımda duran kurye çocuk ,kadına “Abla No:28 Daire :4 ü arıyorum..” Meğer kurye kadının zilini çalmış yanlışlıkla ve onlar kendi arasında iletişimdeymiş.. O sırada yoldan geçen bana sorulmamış o soru.. Ben ne bileyim, kadın bana telefonla kimi arıyorsun diye sormuş sandım ve haliyle tuhaf geldi..Neticede bana ne yemek düştü yazmıyorum!

Nihayetlendirirsek mevzuyu iletişim önemlidir.. İletişimsizlik ise bang bang!

3 Mart 2010

MART KEDİSİ


Mart ayını hiç sevemedim.. Ben Mart kedisi olamadım ! Bir çok bileşen var sevemememle ilgili.. Her ne kadar kediler için çok daha farklı bir anlamı olsa da Mart ayının benim için durumlar tam tersi..

Mart ayı teoride kış ayı değil bahar ayı..Ama bahar ayı demeye bin şahit ister.. Hala hava bir taraflarımızı dondurmakta.. Bahar deyince insanın aklına ılık bir hava, açan çiçekler, gelin olmuş erik ağaçları gelmez mi? Eee hani bahar? Mart ayı bize bunları sunuyor mu? Göz var, his var bakın çevrenize..

Hala Aralık, Ocak ve Şubatın sayesinde ödediğimiz doğalgaz faturası konusunda da Mart hiiç altta kalmıyor maşallah.! Neyine güvenip bu cesareti kendinde buluyorsa.. Kış ayları listede arasına bile almıyor kendisi ama bir soğuk havalar içinde ki sormayın...

Öyle bir hatta orta nokta ki Mart, kışın hemen sonrasında bir çıkıntı, gönüllerimizin yüreklerimizin hop hop ettiği Nisan-Mayıs ayı önünde bir engel..İnsanın bas bas bağırası geliyor: “Çekil be önünden Nisanın da havamızı bulalım,aşkımızı bulalım be adam!” diye..

Üstüne üstlük 31 gün..Say say bitmez... Ah bir de o 31 Mart haftaiçine gelmez mi, bekleyin ki maaşlar yatsın.. Otomatik olarak 5 hafta bekleniyor...

Ayrıca sağlık sorunlarım da hep mi Marta rastlar arkadaş? İlk ameliyatım 5 sene önce Marttaydı, Beta virüsü bünyeme girip ağır gripten acillik olmam yine Mart’a rastlar.. Yine 2.ameliyatım için haftaya doktorum sevgiyle beni beklemekte.. Şimdi sorun ben de mi, Martta mı?

Atalarımız boşuna dememişler “Mart ayı dert ayı” , “Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır” diye.. Hani var mı Mayıs için bir söz? Temmuz için? Ekim için? Yok! Demek ki atalarımızın da varmış bir bildiği..

Hele kedilere ne demeli.. Hepimiz biliyoruz ki Mart ayı kediler üzerinde afrodizyak etkisi olan bir süreç..Belki doğuma hazırlık, belki hormonal bir durum.. İyi de biz seks yaparken kedilere duyuruyor muyuz yahu? Evinde köpek besleyen bir arkadaşım köpeklerinin yanında cinsel ilişkiye girmekten kaçındıklarını, rahatsız olduklarını bile söylemişti bir keresinde. Yine de sokaktan gelen kedi sesleri sebebiyle uyuyamak ve ertesi güne yine aynı kedilerin sesleriyle uyanmak rahatsız edeci... Eee kediciklerin keyfi yerinde..Rahatlar küçük paşalar.. Biz insanoğlu rahatlarını kaçırıyor, camdan onları kışkışlıyor, yanlarına su dökebiliyoruz. (Ne hainiz,seks onların da hakkı) Ama ses olayının ve seks olayının abartısı insanda büyük gerginlik yaratıyor1 “Aaaaaa yapan var yapamayan var!” diye sokağa karşı bas bas bağırabiliyor insan. E haksız mıyım? :)

Yeteri kadar Mart ayına çamur attım sanırım.. Ee gözümde Pazartesi ne ise Mart da o.. Bir tweetimde Pazartesiye iyi bakmamız onu koruyup kollamamız gerektiğini çünkü inap edip geçmezse haftasonuna varamayacağımızı belirtmiştim. Aslında şimdi de durum aynı, Mart bitmezse Nisan yok... Bahar yok yaz yok... Bodrum yok... İşte buna dayanmak zor..

O zaman hoş tutalım Mart’ı da önümüzü açsın.., bahar gelsin de gönlümüzü açsın :)


NOT : Mart ayında doğmuş olan kişiler olabilir aramızda. Doğum günleri en güzel gündür bir insan için.. Lafım Mart ayı doğumlulara değil..Yanlış anlaşılmasın.. Benim zorum genel olarak Mart ayıyla.. Artık yaz gelsin istiyorum yaaa!!!