14 Aralık 2010

ZİYNET SALİ



Her şey soğuk bir kış günü, tam da bir Yılbaşı öncesi elimde valizim Atina yollarına düştüğüm zaman mı başladı?

Yoksa Ziynet Sali isimli bir sanatçıdan ve O’nun Yunanca repertuvarını haberim olmasıyla mı ben Yunanistan yollarına düştüm?

Bu iki soruyu birbirinden ayıramam. Çünkü bana Yunanca müziğini sevdiren Ziynet, bu müzikten aldığım iştahla Yunanca öğrenmemi sağlayan da Atina’dır.

2006 yılında gittiğim Atina’dan 2007 yılında bambaşka bir adam olarak döndüm. Artık bu dili öğrenmek istiyordum hatta kararlıydım. Döner dönmez kurslara başladım ve 3 yıl sonunda bayağı bayağı konuşur oldum.

Bu süre zarfında Yunanca öğrenme isteğimde büyük etkisi olan hatta baş sebebi olan Ziynet Sali kariyerin yönünü değiştirdi. Çok da iyi etti. “Herkes Evine” isimli albümüyle birlikte daha önce çıkarmış olduğu “Ba-ba”, “Aman Kuzum”, “Chiculata” ve “Mor Yıllar” albümleriyle zeminini oluşturduğu Yunanca sahne repertuarının üzerine her biri birer hit olacak Pop Müzik repertuarını eklemiş oldu.

“Herkes Evine” ile başlayan bu süreç, Sezen Aksu imzalı “Bizde Böyle” , Sinan Akçil imzalı “Rüya” ve “Bize Yeter” ile devam etti.

Ziynet Sali bir yandan kendi albümlerini hazırlarken bir yandan “Konuk Sanatçı” olarak karma albümlerin de aranılan ismi oldu.

Ziynet Sali’ nin daha önce bir kaç kere kendi sahnesini izlememe hatta içinde bulunduğu organizasyonlarda seyirci olarak bulunmama rağmen kendisiyle tanışmak İstanbul’da nasip olamadı. Tanışmamız çok büyük bir tesadüfle, tesadüfün de üstüne gitmeyle ilk tanışmamız Dubrovnik’te gerçekleşti. Kendisi ve ekibiyle aynı otelde kalıyor olmamız büyük bir şanstı. Akşam O’nun sahnesini Dubrovnik’te izliyor olmak da daha büyük bir şans...

Geldikleri gün acaba kendisini görebilir miyim derken beklediğim SMS menajeri Gökay Bey’den geldi : “Lobideyiz , gelsene.” Tam da o anda alışverişten gelmiş odama giriyordum ve o andan sonra film koptu. O poşetleri odaya atışımla kendimi lobide buluşum ışık hızından halliceydi. Ve beni bir lisan sahibi yapan kadın karşımdaydı... Yol yorgunuydu, rahatsızdı ama her şeye rağmen harika görünüyordu. Twitterdan paylaştığımız duyguların, kurduğumuz güzel cümlelerin de etkisiyle sanki 40 yıllık dosttuk. Çayımızı içtik, sohbetimizi ettik, yeni single’dan bahsettik. Ekibiyle tanıştım, hepsi çok cici insanlar... Bir kez daha başarının arkasındaki ekip faktörünün ne kadar önemli olduğunu anladım.

Ertesi gün Ziynet Sali müthiş sahne performansıyla hepimizi büyüledi. Dubrovnik hop oturdu hop kalktı, öylesi bir geceydi...

Adriyatik’in incisi Dubrovnik benim için başı başına harika bir seyahat iken seyahatimin Ziynet Sali ile taçlanması unutulmaz bir hatıra oldu.



NOT: 14 Aralık 2010 tarihi itibariyle Ziynet Sali’nin yeni Single’ı “Bize Yeter” müzikmarketlerde yerini aldı. Sinan Akçil imzalı şarkının albümde Orjinal, Akustik, Ozan Doğulu Club Remix ve Ozan Doğulu Club Remiz Radio Edit olarak 4 versiyonu bulunuyor. Şarkı bu kış ayında içimizi ısıtacak tatta , kaliteli bir pop şarkısı. Akustik versiyon tam mum ışığında dinlemelik, deneyiniz derim.

Yine bu dönemde Ziynet Sali Behzat Gerçeker-Enbe Orkestrası’nın “Kalbim” adlı albümünde “Dolaşayım Damarlarında” isimli şarkısıyla da yer almakta. Bu parçaya da ayrıca dikkat edilmeli.

TEŞEKKÜR : Göz önünde olan her sanatçının arkasında ciddi bir ekip var, bunu Dubrovnik’te bir kez daha gördüm. Özellikle iyi bir menajer ile çalışmak bir sanatçı için büyük şans. Ziynet Sali ve menajeri Gökay Özkan‘ın uyumlu işbirliğini duymuştum ama artık gözümle görmüş oldum. Gökay Bey’in Ziynet Sali‘nin bugünkü başarısında büyük bir emeğinin olduğunu düşünüyorum ve Gökay Bey’e genel olarak Ziynet Sali ile birlikte bu değerli çalışmaları bize kazandırdığı için, özel olarak da öncelikle güzel dostluğu ve tabi ki Ziynet Sali ile tanışmamıza vesile olduğu için çok teşekkür ediyorum. Hep birlikte nice güzel, başarılı yıllara...

2 Aralık 2010

ARALIK



Kapı aralık, cam aralık…

Bu nasıl Aralık?

Hakikaten kış mevsimine çok şaşırtıcı bir şekilde başlangıç yaptık. Aralık’ın ilk haftasındayız ama erikler ne zaman çiçek açacak diye beklemekteyim. Resmen bahar yaşıyoruz!

Bu durumdan şikayetçi miyim? Zinhar! Hava güzel, hava mis… Uzun uzun yürüyüşler yapıyorum. İçimi bir mutluluk kaplıyor, her an aşık olabilirim o kadar yani.

Sırtımda hayatın var olan yükü üzerine koca koca hırkalar, paltolar taşımıyorum, gelen 40 TL ‘lik doğalgaz faturama popomla gülüp geçiyorum, cam açık oturuyorum dahası var mı?

Küresel ısınmayı düşünemiyorum haliyle sağladığı bu kadar güzellikten sonra, “Carpe Diem” diyerek günü kurtarıyorum.

Kardan adam yapıp burnuna havuç takacağıma Antalya’ya kumdan kaleler yapmaya gidiyorum. Denize giremesem bile Akdeniz’in o ılıman iklimiyle ciğerlerime bayram havası estirmeyi düşünüyorum. Akdeniz demişken, hazır iklim değişip Akdeniz olmuşken suratımda şapşal bir ifadeyse gülümsüyorum…

Ben 80’lerin çocuğuyum. Mevsimlerin adıyla sanıyla yaşandığı günler geçirdim. Kışın lapa lapa kar yağar ilkbaharda çiçekler açardı. İlkbahar uzun sürerdi öyle 15 gün değil! Yazın aniden yaşanan kuraklıklar yoktu… Bir bağlantısı var mıdır bilemem ama o zamanlar toplumumuzdaki iyi insan oranı da yüksekti.

İnsanlar kötüleştikçe sanki mevsimler de değişti…

“Sen mevsimler gibisin değişirsin sevgilim” diyen şair tabi ki Mayıs’a özenen Aralık’ı kastetmiyordu ama toplumun karakteri değişirken ayların da karakteri değişti.

Yukarda saydığım olumlu cümlelere bakmayın, biraz abartarak dalga geçtim. Ben insanın da ayların da mevsimlerin de dengelisini severim…

Her şey layığıyla güzel… Kısa günün karını düşünmek yerine uzun vadede bu değişimin etkilerini düşünmek gerek ama yapabilecek ne var inanın bilmiyorum.

Sonuç olarak ben karizması yerle bir olmayan bir “ Aralık “ istiyorum, Mayıs taklidi yapmayan bir “Aralık” istiyorum. Maskesi olmayan, kişilikli, üşüyeceğim bir “Aralık” istiyorum.

Aynen bir insanda aradığım özellikleri içeren bir “Aralık” istiyorum!

Çok mu şey istiyorum?